26 Ağustos 2014 Salı

izmitin markası ‘Değirmendere


Değerli bir marka Değirmendere... İzmit gibi bir büyükşehrin yanı başında, kocaeli temizlik şirketleri güzelliği ve sakinliğiyle çarpık kentleşmeye ve sanayileşmeye Alan okuyor adeta. Çoğunlukla Zabit ve astsubaylar, memurlar ve emeklilerin ikamet ettiği Değirmendere, hafta sonları da izmitin sayfiye yeri olma özelliğini koruyor. Değirmendere deyince, akla mavi ışıklarıyla insanı dinlendiren ve yaşama dair umutları aşılayan sahil geliyor tabii ki. Günün geceye döndüğü saatler, aileleri ve gençleri sahile Çağrı ediyor.





BİR KIZIL YÜRÜYÜŞ

Sakinlik ve sessizlikle başlıyor sahil yürüyüşüm. Günbatımı sürerken gökyüzünün kızıllığını sahilden Seyretmek büyük bir zevk. Hele benim gibi İstanbuldan yeni kaçmış ve sakinlik arayan biri için bulunmaz bir nimet. Ufuk çizgisi her geçen dakika Henüz çok kızarırken, burnumu yakan iyot kokusunu büyük bir mutlulukla çekiyorum içime. Nazım Usta geliyor aklıma... ‘Yaşamak güzel şey be kardeşim diyorum. Fakat boyun eğmeden, susmadan, izlemeden... Açıkta bir yelkenli ağır ağır yol alıyor. Günbatımının kızıllığıyla dans ediyor sallanan direkleri. Batan gün yeni güzellikleri getiriyor Değirmendereye. O eşsiz Hatıra fotoğraf makinesiyle ölümsüzleştirip yoluma devam ediyorum.



 







ÇOCUKLARI MUTLU

Gençler banklarda ve çimlerde oturuyor. Kimi sohbet ediyor, kimi çekirdek çitliyor. Dondurmasını yiyenler de var. Hava öyle güzel ki bu havada dışarıya çıkanlarda karamsarlık ve kötü düşünceler olmaz diye geçiriyorum içimden. Biraz ileriden gelen çocuk çığlıklarıyla irkiliyorum. Feryat dediğime bakmayın, kocaeli temizlik şirketleri gülmeyi yeni yeni öğrenen miniklerin kahkahayla karışık Mutluluk çığlıkları bunlar. Parktan geliyor. Sallananlar, tırmananlar, kayanlar, hoplayıp zıplayanlar ve sıra bekleyenler. Olabildiğince hareketli bu akşam çocuk parkı. Çocukların yüzleri gülüyor. ‘Çocukları mutlu bir toplum, geleceğe güvenle bakar diye düşünüyorum. Fakat biraz büyüsünler, onları sınavdı, Devamlı değişen eğitim sistemiydi, cehaletti, sokaktaki uyuşturucu belasıydı, nasıl olsa bu ülke kendine benzetir diyor içimden bir ses hüzünle ve bir dize Henüz hatırlıyorum. Mendilimde Kan Sesleri şiirinden: ‘O çocuklar büyüyecek, O çocuklar, Bilmezlikten gelme Ahmet Abi.



 







OLTACILAR MEMNUN

Sahilde devam ediyorum yürümeye. Henüz fazla karşımdan geliyor akşam yürüyüşçüleri, bense onlara yol vermekten yürümekte zorlanıyorum. Kısa yürüyüşüm denize baka baka sürüyor. Kıyıda istavritlerin gruplar halindeki dansını izliyorum. Hani öyle sıkı bir balıkçı sayılmam Fakat Giresunlu olan eşimden dolayı artık eskisi kadar da yabancı değilim. Burnuma hayali bir çilingir sofrasının balıklı, anasonlu, soğanlı, salatalı kokusu geliyor. Bu kadar hayal yeter deyip, vapur iskelesinin kocaeli temizlik şirketleri yanındaki oltacılara yanaşıyorum. İki metre arayla deniz kıyısına sıralanmış oltacılar, kollarına kıstırdıkları oltalarını bir sağa bir sola çekiştirerek balıklarını arıyorlar. İlkine yaklaşıp rastgele diyorum. Ben Henüz ilk fotoğrafımı çekmeden oltasına üç istavrit ani takılıyor. Yüzü gülüyor oltacının. Benim de... Kendi rastgeleme yontuyorum ani oltacının şansını ve iyi günler deyip yoluma devam ediyorum.



 







IŞIL IŞIL TEZGAHLAR

Kafe ve çay bahçeleri bugün nedense pek dolu değil. Millet barutunu akşamki konsere gizliyor galiba diyorum. Hiç fotoğraf çekmeden devam ediyorum. Havam o kadar güzel ki Onlarca insanın içinden çıkması muhtemel beni niye çekiyorsun cinsi itirazları duymak istemiyorum nedense... Takı ve el işi tezgahlarının yolunu tutuyorum. Tüketimin değil, imalatın insan emeğinin yolu. Fotoğraflarımı çektikten sonra bir tezgaha yöneliyorum. Amacım sohbet etmek. İyi akşamlar deyip tezgah başındaki bir hanımefendinin yanına yaklaşıyorum. Oturuyor. Tezgahında renk renk takılar, anahtarlıklar, süs Nesneleri var. Hepsi kendi üretimiymiş. Kışın üretip, yazın satıyorum toplu olarak da veriyorum diyor. Alaka çekici el işleri yapmış. Yoldan geçen tanıdıklarına laf atıyor arada. Sohbetimizin sonuna doğru tekerlekli sandalyede oturduğunu fark ediyorum. Engellerini aşmış bir insanla konuşmaktan dolayı mutluyum. Gölcüklü bu hanımefendinin ismi Serap Burak Tepeli.



 







BİR DE KAFE VAR

Yolun sonunda bir kafeye giriyorum. Gökkuşağı Kafe... Sarmaşıkların, çiçeklerin arasında sessiz, sakin bir vaha gibi duruyor bu kafe... Geniş masaların kenarlarında sıralanmış insanlar büyük bir sessizlik içerisinde eğleniyor. Sessizlik ve eğlence... Tekrarladıkça kulağa hoş geliyor. Mekan sahibinden müsade alarak bir kaç kare fotoğraf çekiyorum. Cimriyim bu akşam fotoğraf konusunda. Bu cimriliği en son üniversitede Zenit 12min filmi için yaşamıştım... Eşimden duymuştum eskiden salaş bir meyhane olduğunu. Kaliteli Türk Sanat Müziği ve özgün müzik çalınan bu mekanın meyhane olarak kalmasını isterdim.



 







AYRILMAMAK GÜZEL

Tatil yörelerinin tipik özelliğidir ya hani... Son günleri eziyet olur insana. Keşke Henüz çok kalabilseydim cinsi düşüncelerle binersiniz uçağa ya da otobüse ve Yine keşmekeşin içine dönmek hissi tatilin olumlu enerjisini kemirmeye başlar. Fakat bu Defa öyle değil. Değirmendereden ayrılık bir günü geçmiyor artık. Mutlu bir yerin mutlu insanı olmaya geldim buraya. Ve mutluyum ailemle... -Emrah TAŞTAN-



 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder